Anıt
Mezar Olarak Türkiye Çanakkale Şehitliğinin Tarihsel Değeri
Sema Sandalcı, Balkan Dilleri ve
Edebiyatları Bölümü, Trakya Üniversitesi, Edirne-Türkiye
Polikseni İnce, Balkan Dilleri ve
Edebiyatları Bölümü, Trakya Üniversitesi, Edirne-Türkiye
18 Mart
2016: 101 yıl önce canlarıyla ulu önder
Mustafa Kemal ATATÜRK’ün stratejik öngörüsüyle bize zafer kazandıran nice
insanımızı saygıyla anıyoruz.
Klasik
Filolog olarak bu anlamlı günde sizlere aynı coğrafyanın aynı değerlerini
yüzyıllar boyunca taşıdığını gösterebilmek için bir çalışmam vesilesiyle
aşağıdaki yazıyı bilgilerinize sunarım.
1915 yılında Türkiye Çanakkale ili ve
Gelibolu’da öne çıkan, umutsuzluğun, perişanlığın ve kıtlığın olduğu bir
ortamda tüm güçleriyle “vatan uğruna savaşarak ölen ve ülkeye zafer getiren
kişilerin” anısına dikilen Çanakkale Şehitleri Anıtı’nın simgelediği değerinin
yanı sıra, Çanakkale’nin öbür kıyısında
3200 yıl önce yaşanan Troia savaşının anlatıldığı Homeros’un İlyada destanında, ayrıca Vergilius’un Aeneid destanında vurgulanan vatan
uğruna ölmeyle ilgili ifadelerle paralelliğini ortaya koymak, bu anlamda aynı
coğrafyada çağlar öncesiyle bire bir örtüşen değerlerle hayatını bu şekilde
kaybedenlerin ve gömüldükleri yerlerin, anıtların normal mezarlardan ayrıcalığını
vurgulamaktır.
1.
Giriş
Klasik çağ Yunanca ve Latince metinleri, günümüz birçok ülke
araştırmacısını eski-yeni bağlantılarıyla açıklamaya yöneltmektedir. Bu alanda
aynı coğrafi bölgede yaşayan bizler için bu çalışmalar daha da anlamlıdır. Geçmiş
tarihi ve kültürleri yorumlamada bu metinler hemen her konuda bize ışık
tutmaktadır. Mezarlıklarla ilgili bu sempozyum vesilesiyle de şu durum açıkça
görülecektir: Türkiye Çanakkale ili Gelibolu yarımadasında 1914-15 yılları
arasında tarihi savaşta gösterdikleri cesur mücadeleden dolayı ölenlerin
anısına dikilen bu simgesel anıtın, 2800 yıl öncesi Homeros’un aynı ilin karşı
tarafındaki halkın yaşadığı savaşı dile getirdiği İlyada destanının bazı
ifadeleriyle ne denli örtüştüğüdür.
2.
Çanakkale Şehitliği
Çanakkale Şehitleri Anıtı, I. Dünya Savaşı
sırasında 1915 yılında Avrupalı devletlerin ortak harekatıyla Gelibolu
Yarımadası Çanakkale Boğazı’nın bazı koylarına gemilerle yaptıkları çıkarmaya
karşı yürütülen Türk taarruzunda hayatını kaybeden 253 bin Anadolu
insanının anıt bir mezarla
simgeleştirilmesi için 1944 yılında açılan bir yarışma sonucu dikilmiştir.
Yarışmayı İstanbul Teknik Üniversitesi’nden
Doğan Erginbaş ile İsmail Utkular’ın yürüttüğü proje kazanmıştı. Denizden
yüksekliği 91 m ve 25 x 25 (625 m2) olan ve 4 büyük ayaktan ibaret olan taş anıtın
yüksekliği: 41.70 m; ayak kalınlığı: 7.5 m ve ayak arası: 10 metredir.
Bakım ve onarım için Anıtın, Boğaz girişi
tarafın bakan ayağın içinden 220 basamak merdivenle çıkılmaktadır. Köşelerden
bakıldığında Anıt, ‘M’ harfine benzemektedir. Denize nazır anıtın 4 ayaktan
ibaret olması, 4 kıtadan gelen düşmanla savaşıldığının simgesidir. [1] Olasılıkla
savaşa Anadolu’nun her halkından katılımın olması sebebiyle üzerinde dini
sembol taşıyamayan ve oldukça sade görünümde olan bu taş Anıt, çetin savaşta
Türk askerinin ayakta durma gücünü yansıtmaktadır. Genel olarak Gelibolu’da
Türklere ait 53 anıt ve mezarlık, yabancı ülkelere ait 33 anıt ve mezarlık
bulunmaktadır.
Türkiye’nin başka yerlerinde de savaşlar ve ölen
insanı olmuştur. Bu ölenlerin anısına da anıtlar vardır. Fakat Çanakkale bir
sembol olmuştur. Her şeyden önce Çanakkale’de Osmanlı ordusu adına komutan
görevini yürüten Alman General Liman von Sanders, yabancıların çıkarma yapacakları
koyları savunmasız bırakarak, asker çıkarmalarını kolaylaştırmıştır.[2] Bu
yüzden Çanakkale’de çok sayıda insanımız ölmüştür. Atatürk’ün liderliği
altında, Türk askerinin geri çekilmemesiyle kazanılan bu zafer, ulus devlet
olarak Türkiye'nin kurulmasında başlıca önem arz etmiştir.
Çanakkale’de vatanı
savunmak üzere ölümü göze alarak çarpışanların cesareti, bugün hâlâ Türk halkı
tarafından en üst değer olarak anılmakta, her yıl bu ili ziyaret ederek
ölenlerin ruhları yâd edilmektedir.
1.
Gömmenin Tarihsel Anlamı
Bununla birlikte, burada konumuz gereği mezar
açısından binlerce yıllık yerleşim yerleriyle Anadolu’da tarihin ilk gömülme
süreçleri, gömü biçim ve yöntemleri, ayrıca
mezarlık anlayışına değin sayısız arkeolojik izler ve günümüze değin
silsile halinde gelen bilgiler mevcuttur. Buna göre, genelde mevsim ve iklim
şartları düşünüldüğünde toprağın üzerinde ölen insan ya da herhangi bir
canlıdan geriye bir şey kalmamaktaydı. Fakat, toprağa ekilen bir tohumun bir
süre sonra fidan olarak çıktığını gören insanoğlu, yeniden doğmak ümidiyle gömü
adetini geliştirmiş ve öldükten sonra bedeni bir zarar görmesin diye
olabildiğince koruma yöntemleri geliştirmiştir. Rahmi andıran küp mezarlar ve
ölünün aldığı hoker (ana rahmindeki)
biçimi yeni hayata başlangıcın bir simgesi niteliğindedir. Binlerce yıl yeniden
doğma ümidiyle gömülme anlayışı ve mezara
bir saygı oluşmuştur. Çünkü mezar bir son değil, yeni bir hayatın başlangıç
yeri sayılmaktadır. Bu yüzden bunun bir tanrısallığı, dolayısıyla saygı
gösterilmesi gereken ayrıcalığı vardı ve hala da süre gelmektedir. Nitekim, eskiçağda
yeniden doğmada ölünün yanına sevdiği eşyaları koyma adeti, zaman içinde
yeniden zengin doğmak üzere servetiyle gömülme geleneğini geliştirdiyse de,
Hıristiyanlık ve Müslümanlıkta bu adetin bırakıldığını görmekteyiz.[3] Bunun dışında
en önemlisi ölü bedeninin olabildiğince bütün olarak saklanması da gömülme ve
yeniden doğmada dikkat edilen binlerce yıllık bir anlayıştır. Bu yüzden
bedenlerini siper ederek vatan uğruna parçalanarak ölen ve halkının kurtuluşunu
sağlayanlara ayrı bir değer verilmesinin izleri de eski çağa uzanmaktadır.
Resim1:
Erken dönem Anadolu ve Yunanistan Teselya küp içi ve hoker gömü örnekleri
Dolayısıyla Çanakkale savaşı sırasında bedenleri
parçalanarak ölen 253.000 kişi için ‘Destan yazdılar’ denilmektedir. Fakat bu
kadar sayıda kişinin bedeni, tek tek bulunup gömülemezdi, bunun için de
toplu mezar anlayışı geliştirilmiştir. Bu
uygulamayı eskiçağda da görmekteyiz.
1.
Çanakkale Şehitliği ve
Vatanı Savunmada İlyada’da Geçen
İfadelerle Manevi Değerleri
Bununla birlikte, özellikle Çanakkale’de
anıtlarla sembolleşen bu anlayışın ülkenin
geneli kadar, bu topraklarla, hatta aynı coğrafi alanda binlerce yıl geriye
gittiğini de görmekteyiz. Nitekim, tarihi tesadüf ki, Homeros’un[4] dile
getirdiği destan olan İlyada’da geçen Troia ve Akkhaialarla ilgili bazı savaş ifadelerinin,
yüzyıllar sonra aynı ilin diğer tarafı olan Gelibolu’da yine aynı değerler
uğruna ağır bir savaşla da örtüştüğünü görmekteyiz. Bu durumda bu anıt, sadece
Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı’nı değil, geçmiş çağlardan itibaren aynı anlayışı hissederek
yaşayan kuşakların, ortak manevi bir simgesi olarak da karşımıza çıkmaktadır. Unutmayalım, yazılı olmayan bu destanı
Anadolulu Homeros, dönemin Anadolu dilleri ve ifadeleriyle aktarmaktaydı.
Örneğin, Homeros’un Troia savaşını
(Çanakkale-Hisarcık) anlattığı İlyada
destanında Troia’ya müttefik gelen Sestos, Abydos gibi antik kentlerin 1915
yılında Çanakkale destanında da önem arz ettiğini bilmekteyiz. Hatta Türkçe’de
kulanılan “düşman” kelimesinin İlyada’da
“düsmenis” olarak geçtiğini, yarı Asya kökenli olan bu kelimenin “istenmeyen kişi, kötü niyetli kişi”
anlamına geldiğini belirtelim.[5]
Dolayısıyla tarihi boyunca vatan uğruna düşmana
karşı ölen binlerce yiğidi bağrında barındıran Çanakkale ilindeki bu anıtın,
antikçağ ruhuyla bire bir uyuşan ifadelerle de bir bağının olduğu
görülmektedir. Bu ifadeleri maddeler halinde ele alırsak:
1. İlyada’da Troia halkının savaşın ne denli yıkıcı
olduğunu, kadın ve çocuklarının köle durumuna düşmemeleri için erkeklerin yurtlarını
savunduklarını öğreniyoruz. Nitekim günümüze değin genel olarak tüm savaşlarda
mücadele bu yıkıcı duruma düşmemek içindir. Can, mal, ırz güvenliğini korumada en az bin yıldır başarı gösteren Türk askeri
için de bu böyleydi: [6]
(Priamos:) “…Korkunç
savaşta oğullarımın öldüğünü, kızlarımın alıp götürüldüğünü,
evimin
yıkıldığını, küçük çocukların yerlere atıldığını
Akhaiosların elleri altında
gelinlerin yıkıma götürüldüğünü…”[7]
(Hektor:) “…buraya
tanrıların isteği dışında gelen ve bize nice acıları yaşatan…”[8]
(Agamemnon:) “…Onların
(Troia erkeklerinin) yumuşak etlerini akbabalar yiyecek,
bizler ise sevgili
karılarını ve küçük çocuklarını
alıp gemilerimize
götüreceğiz şehirlerini ele geçirdiğimiz zaman…”[9]
2. Troia’da insanların, kadınla özdeşleştirilen
vatan uğruna savaşmanın ve bu yolda ölmek gerektiğinin, bunun bir şan
olduğunun, ayrıca savaştan kaçmanın utanç verici, geri çekilmenin de yıkım
olduğunun bilincinde olduklarını görüyoruz. Nitekim bugüne değin, bu coğrafyada
ve başka ülkelerde de vatanın bir kadın, Anadolu’da ise bir ana olarak kabul
edildiğini bilmekteyiz, bu uğurda yabancı bir tehdide karşı ülkeyi savunmada
ölüm göze alınmakta, asla teslim olunmamaktadır. 1915 savaşları da bunun
bilincindeydi.
(Akhilleus:) “…
Troie’nin kutsal duvağını tek başımıza çözelim…[10]”
(Hektor:) “…Sizden
kim vurulur ya da ölümüne darbe alır ve ölürse ölsün.
Vatan uğruna savaşırken ölmek o kişi için utanç verici değildir.
Hatta ardında karısı ve çocukları güvende
olacak,
hem
evi hem de mülkü zarar görmeyecektir…”[11]
(Aias:) “…
Dostlar yiğit olun, utanç girsin yüreğinize,
birbirinizi
utandırın çetin savaşlarda.
Utanan erlerin çoğu ölmek yerine
sağ kalır.
Kaçanlar
ise ne şana ne de bir güce erişir…”[12]
(Agamemnon:) “…Yıkımdan kaçmak onursuz bir şey
değildir, geceleyin de olsa ….
(Odysseus:) Yıkıcı adam, keşke değersiz başka bir
orduya hükmetseydin,
Zeus’un, her birimiz
ölünceye dek, gençlikten yaşlılığa değin acı savaşlara
dayanmayı verdiği bizlerin önderi olmayıp
da.…”
[13]
(Poseidaon:) “…Eğer
acı getiren savaştan geri çekilirseniz,
Troslar tarafından yıkım günü olarak bilinecektir…”[14]
(Diomedes) “….İhtiyar,
bütün bunları doğru söyledin.
Fakat kalbime ve yüreğime korkunç bir acı giriyor.
Çünkü bir gün Hektor, Troslar arasında konuşurken diyecek
ki:
‘Tydeusoğlu benden korktuğu için gemilere gitti.’
Bir gün böyle övünecek. O gün yutsun beni
engin toprak.”[15]
3. Savaş sırasında her iki tarafın ölülerinin Troia’da
gömülmesi üzere ara vermesinin, ölü ve gömülmesi konusundaki saygıya verilen
önemi görmekteyiz.
“… Toprak kırmızı kanla ıslanıyordu,
Trosların, güçlü yardımcılarının
ve Danaosların ölüleri aynı anda yığın halinde
yere düşüyordu… ”
[16]
“….Onlar çağırıyordu toplantıya.
Kazılı hendeği geçip, ölü bedenleri topladıkları yerin
göründüğü açık bir anda oturdular…”[17]
“… Her iki tarafın ölüleri yakmasına itirazım yok.
Çünkü ölü bedenlerin bir koruması olmaz,
Öldükleri zaman kısa sürede ateşle
yatıştırılmalıdır…”[18]
“…Orada her bir
kişiyi tanımak zor işti.
Fakat kanlı bedenleri suyla yıkayarak,
sıcak gözyaşları dökerek abralara kodular.
Ulu Priamos ağlamaya izin vermedi. Onlar da
sessizce
yığdılar ölüleri cenaze odunlarının üzerine yüreklerinde acı
… ” [19]
Nitekim 1915 savaşında ölen yabancı askerler
için de anıt yapılmasına izin verilmiştir. Fransız mezarlığı ve anıtı, ölen
İngilizler anısına “Hell” anıtı, İrlandalılar için mezar, ayrıca Avusturalya ve
Yeni Zellanda ölüleri için de “Lone Pine” anıtı ve mezarlığı örnek verilebilir.
Hatta yüce önder Atatürk’ün güzel bir konuşması da olmuştur:
“Bu memleketin topraklarında kanlarını döken kahramanlar! Burada, dost
bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükun içinde uyuyunuz. Sizler,
Mehmetçiklerle yan yana koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe
gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır.
Huzur içindedirler ve rahat uyuyacaklardır. Onlar bu topraklarda canlarını
verdikten sonra, artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.
Resim 2: Çanakkale’de
ölenlerin anısına dikilen yabancı ülkelere ait bazı mezar ve anıtları
4. Çanakkale’de insan üstü başarısıyla 140, 190
ve 214 kiloluk mermileri kaldırarak, topa yerleştiren ve bir gemiyi batırmada
başarı gösteren Seyit Onbaşı’nın durumu, Troia savaşında Akhaialı Aias’larla benzer
yankı bulmaktadır:
(İlyada:) “…İki kişi olmalarına karşın,
kule kapılarından
çekilmeyi istemiyorlar ya öldürülmedikçe ya da
ölmedikçe…”[20]
Resim 3: Çanakkale’de
Seyit Onbaşı adına dikilen anıt
5. Çanakkale’de yatan isimsiz askerlerimiz
kadar, düşman askeri de bulunmaktadır. Çünkü, eskiçağdan bu yana isimsiz ve
mezarsız kalmak, bir insan için felakettir. Nitekim zaferi kazanan Atatürk’ün, örnek
teşkil edecek şekilde, bu ölülerin de bu toprakta yatabileceklerini vurgulaması
ve bugüne değin bu mezarlara hiçbir kötü niyetli saldırıda bulunulmaması tarihe
ve insanlığa ne denli saygılı olduğumuzun göstergesidir.
(Hektor:) “…Akhaiosların
burada Argos’tan uzakta isimsiz yok olmalarını…”[21]
(Skamandros Nehri:) “... Örteceğim yığın kumla,
sayısız çakıl döküp,
Akhaioslar
toplayamayacaklar kemiklerini;
baştan aşağıya o denli çok balçıkla
kaplayacağım.
Burası
mezarı olacak, anıt olarak yığılan taş kümesine
gerek kalmayacak Akhaioslar onu gömecekleri
zaman…”[22]
6. Troia savaşı vesilesiyle denize bakan bir
anıt mezarın sonraki kuşaklar için bir ün sayılma arzusunu Akhilleus’un,
Patroklos’un ve Hektor’un mezarları yansıtmaktadır.
(Hektor:)“…Engin Hellespontos’ta bir tepe mezar
yapsınlar.
Ve daha sonra doğacak insanlardan biri, bir gün
çok kürekli
gemisiyle şarap rengi denizin
üzerinde giderken desin ki:
‘Bu
eskiden ölmüş bir adamın mezarıdır,
Bir zamanlar cesur olan bu kişiyi
şanlı Hektor öldürdü’
Böyle
desin biri. Benim de ünüm hiç silinmesin…”[23]
Nitekim, Çanakkale Gelibolu’da denize nazır dağa
bir şiirini yazdıran asker kökenli Necmettin Halil Onan’ın “Dur Yolcu” şiiri de
bu anlayışla bire bir uyuşmaktadır:
“Dur
Yolcu, bilmeden gelip bastığın bu toprak bir devrin battığı yerdir
Eğil
de kulak ver, bu sessiz yığın, bir vatan kalbinin attığı yerdir….”
Resim 4: Çanakkale’de
denize nazır “Dur Yolcu” simgesi
|
7. İlyada’da savaş sırasında düşman saffında
ölüp kalmamak için zorlu bir mücadelenin verildiğini de biliyoruz.
(Menelaos)“Aias
dostum buraya gel, Patroklos’un ölüsü için
çarpışalım, belki ölüsünü Akhileus’a götürürüz
çıplak da olsa. Çünkü parlak tolgalı Hektor
silahlarını aldı.”
Böyle söyledi, savaşçı Aias’ın yüreğini canlandırdı.
Sarı saçlı
Menelaos’la birlikte önde savaşanların arasına
yürüdü. O sırada Hektor şanlı silahlarını
soyduktan sonra Patroklos’u
çekti,
keskin tunçla omuzlarından başını kesmek üzere,
ölü bedeni de sürükleyip Troie köpeklerine vermeyi
istiyordu.
Fakat Aias
yakınına geldi, elinde kale gibi kalkanıyla. [24]
Nitekim 1915’de iki ateş arasında ölmek üzere
olan ve arkadaşlarının yardım edemediği bir İngiliz’i, bir Türk askeri taşımış
ve onu kendi saffına bırakıp yerine dönmüştür.
Resim 6: Çanakkale’de
çapraz ateş altında bir Türk askerinin bir düşmanı kendi saffına taşıyarak
götürmesini simgeleyen anıt heykel.
|
İlyada’daki bu bilgilerin dışında, aynı bölgede
eskiçağ açısından savaşarak ölen sayısız adsız kişi, yiğit olarak
nitelendirilmiştir. M.Ö. I. yüzyılda Roma zamanında şair Catullus’un erkek
kardeşinin de bu yiğitler arasında olduğunu biliyoruz. [25]
Ayrıca, M.Ö. I. yüzyılda Romalı ozan
Vergilius’un yazdığı destan olan Aeneid’te de adeta bu coğrafyadaki toprağın,
haksız ölen birini dahi bir şekilde koruduğuna, adeta bir ağaç olarak ona yeni
bir hayat bağışladığına şahit olmaktayız:
Aeneias, yeni Roma’yı kurmak üzere Troia’dan yola çıktığında bir kıyıya yanaşarak ilk
kentini kurar (Enez!), bunun için anası soylu tanrıça Afrodite’ye bir sunak
diker ve tepede bulunan ağaç dallarıyla üzerini örtmek ister. İlk söktüğü
ağacın köklerinden kara kan damlaları izler bırakıyordu toprakta. Aeneias
bundan korkar, bunu iyiye yormaları için kır tanrılarına yakarır, işine devam
eder. Fakat karşısına bir tansık çıkar ve iniltili olarak ona buradan
gitmesini, kendisinin bir Troialı olduğunu, haince oklarla vurulduğunu,
kanayanın kütük değil, gövdesine saplanan oklardan bu ağaçların türediğini
söyler. Derin korkuya kapılan Aeneias daha sonra bu durumu babasına açıklar. Bu
ölen kişiye yeniden gömme töreni ve bir mezar yaparak uzaklaşırlar.[26]
Nitekim, tüm Gelibolu’da savaşın geçtiği
alanlara günümüzde müthiş, ışıltılı çam ormanları hakimdir.
1.
Sonuç
Sonuç olarak, tarih ve edebiyat açısından bu
ifadeleri ele aldığımızda destan yazdıkları kabul edilen Çanakkale Şehitleri
adına dikilen Anıt Mezarı’nın gerek yakın Türk tarihi açısından, gerek aynı
coğrafyada geçmiş çağda vatan uğruna ölmüş olanların hislerini de yansıtacak manevi
bir değerinin bulunabileceği öne çıkmaktadır. Gösterilen cesaretten dolayı
Troia savaşarak değil, tahta at hilesiyle yıkılmıştı, 1915 Çanakkale’deki
çarpışanlarda da Türk askerlerinin ölümüne geri çekilmedikleri bilinmektedir.
Troia’yı tarihte Pers kralı Kserkes’in (M.Ö. V. yy), İskender’in (M.Ö. IV.
yy), Augustus’un (M.Ö. 63-M.S.14),
Hadrianus’un (M.S. II. yy.), Iulianos ( IV. yy), ayrıca Fatih Sultan Mehmet’in
(XV. yy) ve Atatürk’ün ziyaret ettiği bilinmektedir. Dolayısıyla burada Anıt
mezar, mimari özelliğinden çok, ortak payda olarak vatan uğruna yaşamlarını
kaybeden insanların tarihin tekerrürü altında edebiyatın gücüyle de pekişebileceğini
göstermekte ve dolayısıyla bu tür alanların savaşların doğal bir gömü yerleri
olmadığını, hayatlarını bu şekilde kaybeden insanların hiçbir dönemde unutulmaması
gerektiği şeklinde, ölümün bir son olmadığına inanan insanlığın hislerinde
geliştirdiği saygının ve tarihin de unutturmadığı birer ebedi değer
taşımaktadır. Bu anıtları diğer normal mezarlardan ayıran başlıca ayrım da bu
maneviyattır.
Kaynaklar
[1]
22 Ağustos 1954 Hürriyet gazetesi.
[2]
İlker BAŞBUĞ, Mustafa Kemal, Remzi
Kitabevi, İstanbul 2013, s. 84.
[3]
İ. Metin Akyurt, M.Ö. II. Binde
Anadolu’da Gömme Adetleri, TTK, Ankara 1998, s. 4-6.
[4]
M.Ö. IX-VIII. Yüzyılda İzmir civarında yaşadığı bilinen kör ozan.
[5]
Kelime için bkz. İlyada, V, 488; XXII, 403, XXIV, 288, 365 (İlyada için bkz. A.T. Murray, Homer İliad, Cilt I: 1999, Cilt II 2001, London LCL).
[6]
XI. yüzyılda Türklerin bu özelliği
için bkz. Nizamü’l-Mülk, Siyasetname, XXVIII ve XLII (Farsçadan çeviren: Mehmet Taha Ayar),
İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2012, s. 163 ve 231-232.
[7]
İlyada, XXII, 62-65.
[8]
İlyada, XV, 720-721.
[9]
İlyada, IV, 237-239.
[10]
İlyada, XVI, 100.
[11]
İlyada, XV, 494-498.
[12]
İlyada, XV, 561-564.
[13]
İlyada, XIV, 80, 84-87.
[14]
İlyada, XIII, 97-98.
[15]
İlyada, VIII, 145-150
[16]
İlyada, XVII, 360-362.
[17]
İlyada X, 197-199; ayrıca bkz. VIII, 489-491.
[18]
İlyada, VII, 408-410.
[19]
İlyada, VII, 424-428.
[20]
İlyada, XII 171-172.
[21]
İlyada, XII, 70.
[22]
İlyada, XXI, 319-323.
[23]
İlyada, VII, 86-91 (Hellespontos:
Çanakkale Boğazı).
[24]
İlyada, XVII, 120-128.
[25]
Catullus (M.Ö. 84-54), LXVIII,
90-100 (Catullus için bkz. G.P.
Goold, Catullus, Tibullus, Pervigilium
Veneris, London 1995 LCL).
[26]
Vergilius (M.Ö I.), Aeneid, III, 13-68 (Vergilius
için bkz. H.R. Fairclough, Virgil
Eclogues, Georgics, Aeneid 1-6, London 1994 LCL).